Rasûlüllah Efendimiz’in (S.A.V.) 18 Bin Âleme Rahmet Olarak Gönderilmesi

RASÛLÜLLAH EFENDİMİZ’İN (S.A.V.) 18 BİN ÂLEME RAHMET OLARAK GÖNDERİLMESİ

Peygamber Efendimiz (S.a.v.), bütün âlemlere peygamber olarak gönderilmiştir. Diğer peygamberler ise belli bir kavme ve topluluğa gönderilmiş ve şeriatları belli bir zamana kadar devam etmiştir.

Âlem;

مَا سِوَى اللهِ تَعَالَى مِنَ الْمَوْجُودَاتِ مِمَّا يُعْلَمُ بِهِ الصَّانِعُ

“Sâni’ın kendisi ile bilindiği Allah Teâlâ’nın gayrı mevcûdâttan her şeydir.”, diye tarif edilir ve cisimler âlemi, nebâtât âlemi, hayvanlar âlemi, felekler âlemi, anâsır âlemi, melekler âlemi ve cin âlemi diye söylenir.[1]

Yine âlem: “His ya da akıl yoluyla kavranabilen veya mevcûdiyeti düşünülebilen, Allah’ın dışındaki varlık ve hâdiselerin tamamını ifade eden” bir ıstılahtır. İnsanlar, cinler ve melekler gibi akıl sahibi varlıkları ifade etmek için “âlemûn – âlemîn”, diğer varlıkları belirtmek için de “avâlim” şeklinde çoğulu kullanılır.[2]

Âlemlerin adedi hususunda, ulemânın farklı kavilleri olmakla beraber, bunlar içinde en ihtiyâtlı olanı, bu hususun Allah’ın ilmine havâle edilmesidir.

Kâ’bü-l Ahbâr (R.a.) Hazretleri buyururlar ki:

لَا يحُصْيِ عَدَدَ الْعَالمَيِنَ إِلاَّ اللهُ، قَالَ الله: وَما يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ

“Âlemlerin adedini, ancak Allah-ü Teâlâ bilir.” Allah Teâlâ buyurur ki: “Rabbinin ordularını ancak o bilir” [3].[4]

Ulemâ-i müfessirîn içinde:

لَوْ فَسَّرْتُ الْعَالمَيِنَ، لَاحْتَجْتُ إِلَى أَلْفِ جِلْدٍ كُلُّ جِلْدٍ أَلْفُ وَرَقَةٍ.

 “Eğer âlemleri tefsîr etsem, elbette her cildi 1.000 sahife olan 1.000 cilde ihtiyaç duyardım.”[5], diyenler olmuştur.

Bununla beraber ulemâmız, âlemlerden bahsederken, “18 bin âlem” tabirini de kullanmışlardır.

Tabiînden Vehb bin Münebbih (R.h.) Hazretleri şöyle buyurmuştur:

إِنَّ لِلَّهِ تَعَالَى ثَمَانِيَةَ عَشَرَ اَلْفَ عَالَمٍ اَلدُّنْيَا مِنْهَا عاَلَمٌ وَاحِدٌ

“Muhakkak ki Allah Teâlâ Hazretleri için 18 bin âlem vardır. Dünya 18 bin âlemden biridir.”[6]

Ulemâmızdan birçoğu, Ayet-i Celîlelerde zikrolunan “âlem” nazm-ı celîlini tefsir ederken, Vehb bin Münebbih Hazretlerinden rivâyet olunan bu sözü kitaplarında zikretmişlerdir. Rûhu’l-Beyan, Tefsîr-i Begavî, Tefsîr-i İbn-i Kesîr, Tefsîr-i Kurtubî, Tefsîr-i Ebi’s-Suûd bunlardan bazılarıdır.

Hatta Ebu’l-Leys es-Semerkandî (R.h.) Hazretleri tefsîrinde bu sözü Peygamber Efendimiz’e (S.a.v.) nisbet ederek şöyle buyurmuştur:

  كُلُّ ذِي رُوحٍ وَيُقَالُ: كُلُّ مَنْ كَانَ لَهُ عَقْلٌ يُخَاطَبُ، مِثْلُ بَنِي آدَمَ وَالْمَلاَئِكَةِ وَالْجِنِّ، وَلَا يَقَعُ عَلَى الْبَهَائِمِ وَلَا عَلَى غَيْرِهَا. وَرُوِيَ عَنْ رَسُولِ اللهِ صَلَّى للهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ: إِنَّ لِلَّهِ تَعَالَى ثَمَانِيَةَ عَشَرَ ألْفَ عَالَمٍ، وَإنَّ دُنْيَاكُمْ مِنْهَا عَالَمٌ وَاحِدٌ» وَيُقَالُ: كُلُّ صِنِفٍ مِنَ الْحَيَوَانِ عَالَمٌ عَلَى حِدَةٍ

Âlemîn ile kast olunan, her ruh sahibidir. Âlem lafzı, Âdemoğlu, Melâike ve cin gibi konuşan, her akıl sahibi için söylenir. Hayvânât ve gayrısı için söylenmez. Rasûlüllah (S.a.v.)’den rivâyet olunduğu üzere Peygamber Efendimiz: “Allah Teâlâ için 18 bin âlem vardır. Sizin dünyanız 18 bin âlemden bir tanesidir”, diye buyurmuştur. Şöyle diyenler de olmuştur: “Başlı başına hayvânâttan her bir sınıfa da âlem denilir.[7]

Hayy ism-i celîlini izahı:

Hayy: 18 bin âlemi yok iken îcâd edip hayat veren demektir.

İşte Peygamber Efendimiz (S.a.v.) Hazretleri, büyüklüğü akıllara sığmayacak kadar geniş olan, kesretini ifade ederken “18 bin âlem” tâbirinin kullanıldığı bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

Allah-ü Teâlâ Enbiya Sûresi 107. Ayet-i Kerimesinde şöyle buyurur:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ

Ve seni, ancak âlemîne rahmet olarak gönderdik.[8]

Müfessirlerimiz bu Âyet-i Kerimeyi izâh ederken şöyle buyurmuşlardır:

Yâ Muhammed! (S.a.v.) Başka bir sebeb için değil, ancak bütün âlemlere bâhusûs zevil’ukûl âlemlerine merhamet ettiğimiz için veya başka bir halde değil ancak âlemîne bir rahmet olarak rasûl gönderdik. Risâletin umûma bir rahmet-i ilâhiyye veya sen bir rahmet-i âmmesin ki bütün zevil’ukûl âlemlerine o salâh ve halâs yolunu göstereceksin. Dâreynde sebeb-i saâdet olan dîni, sen tâlîm edeceksin ve bütün âlem bundan müstefîd olacaktır. Artık vay o bedbahtlara ki bu rahmetten kaçınırlar ve bu nûra karşı göz yumarlar.[9]

ويقال: لِلْعالَمِينَ أَيْ لِجَمِيعِ الْخَلْقِ، لِأَنَّ الَناسَ كَانُوا ثَلاَثَةَ أَصْنَافٍ: مُؤْمِنٍ، وَكَافِرٍ، وَمُنَافِقٍ. وَكَانَ رَحْمَةً لِلْمُؤْمِنِينَ، حَيْثُ هَدَاهُمْ طَرِيقَ الْجَنَةِ، وَرَحْمَةً لِلْمُنَافِقِينَ، حَيْثُ أَمِنُوا الْقَتْلَ، وَرَحْمَةً لِلْكَافِرِينَ بِتَأْخِيرِ الْعَذَابِ

 “Âlemîne rahmet olarak gönderilmesi demek, bütün mahlûkâta rahmet olmasıdır. Çünkü insanlar üç sınıftırlar. Mü’min, kâfir ve münâfık. Rasûlüllah Efendimiz (S.a.v.), mü’minleri, doğru yola –cennet’e- delâlet etmesi sebebiyle mü’minlere rahmettir. Öldürülmekten emin olmaları sebebiyle münâfıklar için rahmettir. Azaplarının ertelenmesiyle kâfirler için rahmettir.[10]

جَاءَ رَحْمَةً لِلْكَافِرِينَ اَيْضًا مِنْ حَيْثُ اَنَّ عُقُوبَتَهُمْ اُخِّرَتْ بٍسَبَبِهِ وَ اَمِنُوا بِهِ عَذَابَ الْاِسْتِئْصَالِ وَ الْخَسْفِ وَ الْمَسْخِ

“Şöyle ki azâblarının te’hîr edilmesi ve Peygamber Efendimiz (S.a.v.) sebebi ile isti’sâl (köklerinin kazınması), hasf (yerin dibine geçirilmeleri) ve mesh (sûretlerinin kötü sûretlere dönüştürülmeleri) gibi azablardan emîn olmaları ile kâfirler için de rahmet olarak gelmiştir.”[11]

Onun hayâtı da memâtı da rahmettir.

اِنَّ حَيَاتَهُ عَلَيْهِ السَّلاَمُ رَحْمَةٌ وَ مَمَاتَهُ رَحْمَةٌ كَمَا قَالَ (حَيَاتِى خَيْرٌ لَكُمْ وَ مَمَاتِى خَيْرٌ لَكُمْ) قَالُوا هَذاَ خَيْرُنَا فِي حَيَاتِكَ فَمَا خَيْرُنَا فِي مَمَاتِكَ فَقَالَ (تُعْرَضُ عَلَيَّ اَعْمَالُكُمْ كُلَّ عَشِيَّةٍ لِاثْنَيْنِ وَالْخَمِيسِ فَمَا كَانَ مِنْ خَيْرٍ حَمِدْتُ اللهَ تَعَالىَ وَمَا كَانَ مِنْ شَرٍّ اَسْتَغْفِرُ اللهَ لَكُمْ)

Peygamber Efendimiz (S.a.v); “Hayâtım ve memâtım sizin için hayırdır.” buyurduğu üzere, onun hayâtı da memâtı da rahmettir. Ashâb-ı Kirâm (R.Anhüm), “Yâ Rasûlellah! Hayatınızdaki hayır şudur. (O bizce mâlûm). Vefatınızdan sonraki hayır nedir?” diye sual ettiklerinde, Peygamber Efendimiz (S.a.v.): “Amelleriniz her Pazartesi ve Perşembe akşamı bana arzolunur. Hayırdan olan amelleriniz için Allah’a hamd eder, şerden olan amellerinizden dolayı Hz. Allah’tan sizin için mağfiret talep ederim”, diye cevap vermiştir.[12]


[1] Şerhu-l Akaid, Allame et Teftazani, sayfa: 74-75, Nibras, s.167

[2] İslam Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı Yayınları, 2/360

[3] Müddessir Suresi, Ayet: 31

[4] Tefsiri Sa’lebi, 1/112; Tefsir-i Bagavî, 1/53

[5] Tefsiri Sa’lebi: 1/112

[6] Hılyetü’l-Evliya 4/70

[7] Bahru’l-Ulum, Tefsiri’s-Semerkandi, 1/16

[8] Enbiya Suresi, Ayet: 107

[9] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 5/3375

[10] Ebu’l-Leys Es-semerkandi,Tefsir-i Semerkandi, Enbiya Suresi Ayet:107 2/382; Mevlânâ Ebü Saîd El-Hâdimî, Berika-ı Mahmudiyye fi Şerhi Tarikat-ı Muhammediyye, 1/16

[11] İsmail Hakkı Bursevi, Ruhu’l-Beyân Tefsiri, 5/527

[12] İsmail Hakkı Bursevi, Ruhu’l-Beyân Tefsiri, 5/529; Hadis-i şerif: Müsnedü’l-Bezzâr, 1/307

Yorum bırakın