MESCİDLERİN İMARI
28 Ekim 2022 (2 Rabiulahir 1444)
قال الله تعالى: ﴿إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ فَعَسَى أُولَئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ﴾ [التوبة:18]
قال رسول الله صلعم: ﴿مَنْ بَنٰى لِلهِ مَسْجِدًا بَنَى اللهُ لَهُ بَيْتًا فِى الْجَنَّةِ﴾ [رواه الطبرانى فى الاوسط والصغير]
Muhterem Mü’minler,
Hutbemizin mevzuu “Mescidlerin imarı ve onlara hürmet” hakkındadır.
Mescid, secde edilecek mekân demektir. Secde, en büyük ibadet olan namazın en mühim rüknüdür. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.), kulun Allah’a en yakın olduğu anın tevazuun zirvesi olan secde anı olduğunu bildirmiştir.
Namazın bir cüzü olan secdeden ise mecazen Namaz kastedilmiştir. Dolayısıyla mescitler, namaz kılınarak Allah’a kulluk yapılan yerlerdir.
Mescid bina etmenin fazileti hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.) şöyle buyurur:
“Kim Allah (rızası) için bir mescid bina ederse, Allah da onun için cennette bir ev bina eder.”[1]
Yer yüzünde ilk bina edilen Mescid Kâ’be-i Muazzama’dır. Tüm mescitlerin merkezi olan Kâ’be-i Muazzama’ya inen nur-i ilahi oradan dünyaya yayılır.
Yeryüzündeki mescidlerin tamamı, zahiren kıble yönüyle, manen içinde ibadet edenlerin kalbi teveccühleri ile Kâbe ile irtibatlı ve Kâ’be-i Muazzama’nın birer şubesidirler. O halde, Kâbe-i Muazzama’ya gösterilen hürmet ve ta’zimin mescitlere de gösterilmesi, aynı zamanda her bakımdan imar edilmesi gerekir.
Kâ’be-i Muazzama ağacın kökü, tüm mescidler onun dalları ve kollarıdır.
Bu durumda mescidleri imar etmek, mü’minlere mahsus bir vazife ve sorumluluktur. Nitekim Cenab-ı Hak hutbemin başında okuduğum Ayet-i Kerimesinde:
“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.”[2] buyurur.
Mescidleri imar etmek iki türlüdür:
Birincisi, maddeten güzel bir şekilde inşa edip ibadete layık olacak şekilde temiz tutmaktır.
İkincisi, mevcut mescidleri ibadet, nasihat, Kur’an ta’limi ve benzeri manevi güzelliklerle şenlendirmek, ıssızlıktan ve harap olmaktan kurtarmaktır. Manevi imarı olmayan mescitler, sonunda harap olmaya mahkumdurlar.
Bunun için de camilerin mihrabına imam, kürsisine vaiz, kendisine cemaat yetiştiren ilim müesseselerini mescitten ayrı düşünmek mümkün değildir. Mescit kavramının içinde onlar da dahildir. İslam tarihi bunun şahididir. Şöyle ki;
Peygamber Efendimiz’in (s.a.) Medine-i Münevvere’de inşa ettiği ilk mescide baktığımız zaman mescidin içinde “Ashab-ı Suffe” denilen Kur’an talebelerine ayrılmış bir bölümün faal biçimde işlediğini görürüz. Sonraki devirlerde de, bugün kitaplarını okuduğumuz, rahmetle andığımız büyük müctehidlerin ve alimlerin mescitlerin hemen bitişiğinde inşa edilen medreselerde yetiştiğine şahit oluruz.
O halde, mescit inşa etmenin ehemmiyetine vurgu yaparken İslami ilimleri okutan müesseseleri göz ardı etmek herhalde gaflet olur.
Unutmayalım ki ilim müesseseleri ile irtibatı kopan mescitler, kaynak ile irtibatı kesilmiş su havuzları gibidir.
[1] Taberani,Mu’cemü’l Evsat, Hadis no 3259
[2] Tevbe Suresi, 18